Başarı Öykülerimiz

4 yorum:

  1. Ahmet’in Dramı

    Yıl 1987. Öğretmen Burcu BULUT 1.A sınıfını okutuyor. Öğrencilerinden Ahmet EREN sınıfta huzursuz, üzgün, sıkıntılı halde oturuyor. Burcu öğretmen Ahmet’i yanına çağırır, elinden tutarak bir derdinin olup olmadığını sorar. Ahmet bir şey söylemez. Ahmet’in düzgün giymediği pantolonunu düzeltir. Pantolonunun düzeltilmesi sırasında Ahmet acıyla ağlar. Bunun üzerine öğretmeni Ahmet’in vücudunu kontrol eder. Öğretmen öğrencinin vücudunda yara izleri, morluklar görür. Ne olduğunu Ahmet’e sorar. Ahmet, öğretmenim ben çok yemek yiyorum. Karnım acıktığında annemden ekmek istiyorum. Bana yiyecek vermiyor. Ben ekmek istediğimde annem bana; “ hortumla dayak atıyor. Beni soğuk su ile yıkıyor.” Diye ifade eder. Öğretmen Burcu BULUT, öğrencisi Ahmet ile Okul Müdürünün yanına gider. Müdüre Ahmet’in tüm vücudundaki yaraları gösterir. Öğrencinin söylediklerini bir daha tekrar etmesini ister. Ahmet durumunu okul müdürüne de anlatır. Öğrencinin yemek ihtiyacı giderilir. Öğrencinin yiyecek, giyecek ihtiyaçları bugünden sonra okuldaki öğretmenler tarafından karşılanır. Okul Müdürü, öz annesinin çocuğuna böyle bir şey yapamayacağını düşünerek araştırma yapar. Okul Müdürü; babası, annesi, oturduğu komşularından ve çocuğun durumu ile ilgili bilgi alır. Komşuları olayı doğrular. Komşularının, Ahmet karnım açıktı dediğinde annesinin avluya çocuğu çıkarıp “Oğlunu hortum ile soğuk su ile yıkayıp, hortum ile dayak attığını” gördüklerini, durumdan babanın haberi olmadığını ifade ederler.
    Ahmet’in babasının tavuk işletmesinde çalıştığı, sabah erken çıkıp gece eve geç geldiği, annenin ev hanımı olduğu, ailenin iki çocuğundan, 1.sınıfında okuyan öğrencinin 1.çocuk, 2.çocuğun 3 yaşında ve erkek çocuk olduğu, annenin ikinci çocuk ile sorun yaşamadığı, birinci çocuğa devamlı dayak attığı, annenin Ahmet’e hamile iken babasıyla sorun yaşadığı, ayrılma noktasına geldiği, ayrılamadığı, yakınlarının öğrencinin durumunu bilmediği öğrenilmiştir.
    Aile okula çağrılmasına rağmen okula gelmemekte, annesi olayı inkâr etmektedir. Dayak atma durumu devam ettiğinden dolayı okul müdürlüğünce rapor hazırlanarak, Ahmet’in annesi emniyet müdürlüğüne şikâyet edilir. Konu ile ilgili İlçe Milli Eğitim, Kaymakamlığa bilgi verilir. Şikâyet sonucu anne yargılanır ve hâkim bir daha yapmaması için anneye nasihatte bulunmuştur.
    Annenin olumsuz davranışlarını devam ettirmesi ve öğrenciye aynı şekilde dayak atması üzerine öğretmen ve okul yönetiminin tespiti üzerine anne ikinci kez şikâyet edilmiştir. Annenin yargılanması sonucunda Ahmet EREN aileden alınarak dedesine verilmiştir.
    Yerel basın ve Ulusal basında; Ahmet EREN’in dramına yer verildi. Bugüne kadar öğrenci velileri “öğretmen dayak atıyor.” şikâyet edilirdi. İlk defa annenin çocuğuna dayak atması sonucunda okul müdürü veliyi şikâyet etti. Dayağın devam etmesi üzerine çocuk aileden alınıp dedesine verildi. Haberlerine yer verildi. Meslek hayatımızda öğrencimize ve diğer öğrencilerimize yardımlarımız takdir topladı.
    Ahmet’e İlköğretim Okulundan mezun oluncaya kadar okuldaki ihtiyaçlarına yardım edildi. Ahmet Liseyi bitirdi Askerliğini yaptı. Hayatına devam etmektedir. Velayetin dedesine verilmesi ile öğrencinin geleceği kurtarılmış oldu.
    Çocuk, en hafif bir rüzgârda bile kırılacak kadar narin bir fidandır. Bu Fidanı kırmamak, verimli bir ağaç haline getirmek ve ormanlar oluşturmak görevi biz öğretmenlere verilmiştir.
    Mehmet ÖZCAN

    YanıtlaSil
  2. İHSAN




    Şok olmuştum. Bunca zaman bana hiç bir tepki vermediğini anlamaya çalışıyordum. Aslında bir o kadar da kıskanmıştım ki müfettişi… O an müfettişin yerinde olmak için dünyaları verebilirdim. Göz pınarlarım dolmuş yüreğim kabarmış ama buruk bir sevinç kaplamıştı beni… İhsanı harekete geçiren neydi? Bunca zaman suskun oturan çocukla, müfettişin gözüne girmeye çalışan çocuğun aynı kişi olduğuna inanasım gelmiyordu doğrusu… Müfettişten beş dakika izin alıp bir bahane ile dışarı çıktım. Mart ayı olduğu için hava oldukça soğuktu. Yine de köy çeşmesine gidip buz gibi suyla yüzümü yıkayıp, sınıfa geri döndüm… Müfettiş beye ve diğer öğrencilere hiçbir şey belli etmemeye çalışıyordum. O an İhsan’la göz göze geldik… Çocuğa bir şey olmuştu… Aylardır gözlerinde taşıdığı; o vahşi, öldürücü bakışlar gitmiş, yumuşacık çocuklara özgü sevgi dolu tertemiz bakışlar gelmişti.

    İlk kez o gün bir çocuk vardı karşımda. Kıskandığımı belirtmiştim ya… Ama gene de o gün okula gelen müfettiş bir muzice yaratmıştı. Çocuk olmadan büyük olmaya, baba rolü oynamaya çalışan bir çocuğa; çocuk olduğunu hatırlatmıştı. Uzaklarda olan babasının yerini almıştı. İşte o zaman İhsan’ı anladığımı sanıyordum. Çünkü ben bayandım… Onun dünyası erkeklerin dünyasıydı… Amcası ona bu evin erkeği sensin demişti. Dedesi sen bu evin babasısın demişti. Komşuları gene öyle… Ama öğretmeni bayandı… Daha önce bayanların konuştuğunu görmemişti ki… Bir anlamı yoktu ki şimdi... Sınıfta bir kadın vardı… Çocuklarla konuşuyordu… Onlara bir şeyler söylüyordu… Oysa ihsan baba idi otorite idi… Kim imiş Asiye öğretmen… Nasıl ona bir şeyler öğretirmiş...

    O gün İhsanla hiç konuşmadım… Aylarca konuşmuştum da ne olmuştu sanki. Ertesi gün ve daha ertesi günde konuşmadım… Biz öğretmenler aslında bütün öğrencilerimizi sevdiğimizi söyleriz ya doğrudur. Ama aslında hepsini severi de içlerinden biri, ya da birileri hep gönlümüzde özel bir yere sahip olur. Sınıftaki öğrencilerde bilir bunu, bizde biliriz. Çaktırmamaya çalışırız. İşte belki İhsan’a kırgınlığım bu yüzden…

    Böylece bir hafta daha geçti. Okula gelmeden önce kendi kendime karar vermiştim.. İhsan benimle konuşmasa bile ben her zaman ki gibi ona günaydın diyip nasıl olduğunu soracaktım. Ama o gün İhsan okula gelmedi. Ne kadar korktuğumu bilemesiniz. Okulu mu bıraktı? Nerede bu çocuk? diye önüme gelen öğrenciye sorup durdum. Hatalı olduğumu biliyordum… Ben eğitimciydim… Nasıl bir çocukla küs oyunu oynamaya kalkmıştım. Neyse gün bitti. Gözüm yollarda İhsan’ın mezrasından gelen yola bakıp durdum. İlginç tirki O mezradan okula gelen tek çocuktu İhsan… Bende cesaret edip gidemedim bir türlü mezraya…

    Kafamda bin bir düşünce, iki bayan öğretmenle paylaştığım lojmanın yolunu tuttum. Sobayı yakmaya çalışırken demir kapıdan cılız bir tıkırtı duyar gibi oldum. Kapıya doğru yönelip kim o? dedim. Ses gelmedi. Ama orada birinin varlığını hisseder gibiydim. Kapıyı açmamla onu görmem bir oldu.

    Gelmişti. Evet… Bana gelmişti. Küçücük ellerini bana doğru uzattığını hatırlıyorum. Avucunun içinde iki tane yumurta vardı… En değerli şeyini bana getirmek istemişti… Ve o an öğretmenim dedi. Kapının eşiğine oturmuş çocuklar gibi ağlıyordum. Diğer arkadaşlar da gelip yanıma çömeldiler. Onlarda ağlıyorlardı. Aylardır ne beklediğimi biliyorlardı. Artık İhsan’da biliyordu. Biraz ötede annesi duruyordu. İhsan artık çocuk olduğunu biliyordu. (Okula hasta olduğu için gelememiş. Sonra öğretmenim beni bekler diyerek annesini sıkıştırıp akşam vakti yollara çıkarmış kadıncağızı.)




    YanıtlaSil
  3. Kendimle barışık olmayı ,kendimi sevmeyi başardım.ölüde ağlayıp, düğünde oynamayı ihmal etmiyorum.Bulunduğum ortamda etkisiz elaman olmam.ortamda tasvip edemeyeceğim kamuoyu oluşuyorsa fikrimi söylemeden çekinmem.

    YanıtlaSil
  4. Seminerin yararlı olduğunu gördüm. Teknoloji kullanımında eğiticilerimizin bizlere yardımcı olmak için üstün gayret içinde olduklarını gördüm. Kendilerine çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil